23 Aralık 2011 Cuma
THE WALL
20 Aralık 2011 Salı
-YORulmak DAğıtmıyor SOYUTLAŞtırıyor
'Yor'da soyutlaşırsın, geleceği unutursun kaldırdığın rafta, geçmişin seni geçecek ne de olsa...
İlerliyor zaman, önüme geçiyor, geride kalıyorum. Şimdiki zamanda alıyorum nefesi. Geleceğimin peşinde bir dedektif gibi. Hiç bakmıyorum ardıma, Bakamıyorum... Bakarsam duraksarım yoksa. Afallarım, tökezlerim. Takılır kalırım, kime ne!? Kime? Sana, bana, bize... Bakarsam ardıma geçer beni geçmiş zamanın 'mış'lı hikayeleri. Olur ya; kalsam geçmişin ardında, geriye sarsa zaman? Çıkılması güç olan anların seni içine çeken girdabı, bataklık gibi çeker karanlığına. Gömülürsün işte! Çıkamazsın. Sesini duyuramazsın. Ne sen, ne ben, ne de biz fayda sağlar egoma. En ilkel bana...
18 Aralık 2011 Pazar
DÜŞÜNEN ADAM DİYALOGLARI 2
Cemil - Yaaa Polatcım... Sen giderken biz dönüyorduk... Hadi bakalım, al tavlayı koltukaltına, sağdan yürü...
Polat - Abi, yalnız bu aramızda bir sır olarak kalsın... Biliyorsun; bizim de bir ismimiz var bu alemde...
Cemil - Tamam lan tamam... Anladık. Ama bir dahakine alırım jipin anahtarlarını, ona göre...
Polat - Eyvallah abim... Büyüksün.
Heykel - Yalnız; iki kişinin bildiği sır, sır değildir abiler. Ee ben de duydum, etti sana üç. Ama bu yüz, bin de olabilir tabii...
Polat - Vay piç!
Cemil - Götlük yapma lan abine..!
Heykel - Valla onu bunu bilmem... Beni karıya götürün. yoksa herkese öterim. Kendimi bildim bileli burada mal gibi oturup gelen geçen karıyı kesiyorum. Elim bi' kadın eline bile değmedi düşünmekten. Götürün, yoksa herkese anlatırım..!
Polat - Kodumun 'ucubesi'ne bak lan, tehdit ediyor bir de..!
Cemil - Dur yeğenim... İki kişinin bildiği sır, sır değilmiş değil mi?
Polat - Hee.. Öyle dedi yavşak! Haa vaaay, abim. Çok çakalsın ha. Anladım!
Heykel - Hassiktir ya..!
Polat - Abi heykeli dikilecek adamsın ha!
Cemil - La oğlum bırak la... Başımıza ne geldiyse 'ucube'ler yüzünden geldi. Heykel yerine 2 kilo Kars kaşarı al bana...
Polat - Lafı mı da sokarım diyorsun yani inceden...
Cemil - Yok be gülüüm... Maksat memleketimizin lezzetlerini tanıtmak...
Polat - Haklısın abi... Ne o lan heykel, Karadeniz'de gemilerin mi battı? Kitap mı yazıcan lan düşünüyorsun öyle? Çok düşünme lan, alırlar valla içeri...
Heykel - Lafımı da sokarım diyorsun yani inceden...
Polat - Yok be gülüüüm... Ben senin için düşünmeyi göze almışım..!
Polat - Abi, yalnız bu aramızda bir sır olarak kalsın... Biliyorsun; bizim de bir ismimiz var bu alemde...
Cemil - Tamam lan tamam... Anladık. Ama bir dahakine alırım jipin anahtarlarını, ona göre...
Polat - Eyvallah abim... Büyüksün.
Heykel - Yalnız; iki kişinin bildiği sır, sır değildir abiler. Ee ben de duydum, etti sana üç. Ama bu yüz, bin de olabilir tabii...
Polat - Vay piç!
Cemil - Götlük yapma lan abine..!
Heykel - Valla onu bunu bilmem... Beni karıya götürün. yoksa herkese öterim. Kendimi bildim bileli burada mal gibi oturup gelen geçen karıyı kesiyorum. Elim bi' kadın eline bile değmedi düşünmekten. Götürün, yoksa herkese anlatırım..!
Polat - Kodumun 'ucubesi'ne bak lan, tehdit ediyor bir de..!
Cemil - Dur yeğenim... İki kişinin bildiği sır, sır değilmiş değil mi?
Polat - Hee.. Öyle dedi yavşak! Haa vaaay, abim. Çok çakalsın ha. Anladım!
Heykel - Hassiktir ya..!
Polat - Abi heykeli dikilecek adamsın ha!
Cemil - La oğlum bırak la... Başımıza ne geldiyse 'ucube'ler yüzünden geldi. Heykel yerine 2 kilo Kars kaşarı al bana...
Polat - Lafı mı da sokarım diyorsun yani inceden...
Cemil - Yok be gülüüm... Maksat memleketimizin lezzetlerini tanıtmak...
Polat - Haklısın abi... Ne o lan heykel, Karadeniz'de gemilerin mi battı? Kitap mı yazıcan lan düşünüyorsun öyle? Çok düşünme lan, alırlar valla içeri...
Heykel - Lafımı da sokarım diyorsun yani inceden...
Polat - Yok be gülüüüm... Ben senin için düşünmeyi göze almışım..!
DÜŞÜNEN ADAM DİYALOGLARI 1
Cogito ergo sum
Cemil - Bazen düşünüyorum da... Varım. Ben de varım bu lan bu hayat oyununda. Ben de sistemin bir parçasıyım..! Ooff of! Beni bu sistem çıldırttı! Sen ne düşünüyorsun lan öyle kara kara?
Heykel - Ya ne düşüncem be abi... Gırtlağa kadar batmışım. Ben düşünmeyim de kim düşünsün..? Bakkala borç, çocukların okul masrafları, taksitler, kredi kartını hiç sorma.. Ben burada ay sonunu nasıl getiririm diye düşünüyorum, sen de yok efendim sistemi eleştireyim, yok felsefik felsefik 'düşünüyorum o hâlde varım'lar falan...
Cemil - Lan bu sistem seni heykele çevirmiş. Öyle mal gibi kalmışsın..! Çalışmak için yaşa, yaşamak için öl!
Heykel - Zamanında biilemedik abi... Kredi kartı al, rahat edersin dediler. Bankamıza gel kredi kartı verelim, kredi verelim, azar azar ödersin dediler. Har vurduk harman savurduk, saçtık paraları hep. Şey, abi... Bi' dal sigaran var mı be? Efkâr yaptım, üzerimde de şimdi para yok...
Cemil - Paraları paraları, deli gibi deli gibi, paraları harvur saç saç saç... Sonra yok "abi bi' dal sigara versene", vay efendim "ay sonunu nasıl getireceğim" tripleri...
Heykel - Abi, ayıp ediyorsun ama... Kalbimi kırıyorsun, bozuluyorum...
Cemil - Kes lan tırıvırıyı... Gidiyorum ben. Al, paket sende kalsın. Taşa da oturma cırcır olursun.
Heykel - Düşünüyorum da... Amaaaan..! Düşün düşün boktur işim...
Ya herşeyim, ya hiçim...
Sorma dünya ne biçim...
Bir kördüğüm ki içim,
Çözdükçe dolanıyor...
17 Aralık 2011 Cumartesi
GEREKSİYON
Direksiyon elimde, huni kafamda; yavaş yavaş damıtıyorum zihnimi boşluğa...
Sek için, sert değil bu sefer cümlelerim. Masadaki sohbet tozlarını arkadaşımın kredi kartıyla bölüyorum. Tam 5, yazı ile beş çizgi ..! Bende yok çünkü kredi kartı. Kullanmıyorum, kullanmak da istemiyorum. Kötü bir alışkanlık, kötü diye zihinlere sokulan her şeye nazaran! Çünkü; benim ayaklarım benzinle çalışmıyor, alış-verişimi pos makinesine sokulan çipli prangalarla yapmıyorum. Tek slip kafası yok bende. Zaten slip olan her şeyden nefret ederim. Slip don bile giymem hiç! Saldım çayıra, bırak şimdi, çıkmayalım bayıra. Düşmesin kafalar..!
Meşelerden meşe beğeniyorum; o kadar da forsum olsun..! Dilimin altına da ufak bir dünya sıkışmış; LâkinSanrıDeğil. Ben de diyorum neyin karışık mutluluğu bu. Bu dünyaya nispeten benim kurguladığım bir dünya! Ne de olsa algılarımın kapılarını ardına kadar açtım; bırakın da bilinçaltımda gelişip şekillensin, siz şekillendirceğiniz kadar... Bak geliyor yine 5 kardeşin ağzından küfürler!
Zaman makinesi icat ettim az önce. Ama sadece geri gidebiliyorum. Oha lan! Geri vitese takmışım, ben de diyorum neden ileri gitmiyor bu! İşte bu yüzden sevmiyorum otomatik olan şeyleri... Bence analog olması daha iyi!
Dipnot: 'Analog' kelimesi de ne tuhaf, bana göre tuhaf! Sanki anaları inceleyen bilim insanlarına verilen ünvaşmış gibi geliyor bana. Zaten Kraliçe ota-boka ünvan veriyor, pazardan seçmece yapar gibi... Her neyse! Bir tane anam var ulan, yemişim bilimi! Ana-bacı yapmayacaksınız birader..!
Şişede durduğu gibi durmuyor..! Çünkü sıvı; bulunduğu şeyin (güğüm, leğen, yeğen, kap, kep, kaf-sin-kaf, göz-göz, paf küf paf vb.)şeklini alır. Bu konuda fizik kurallarına aykırı hareket edenlere de 'sünger' diyorlar zaten. Ama ben geçmişe bir sünger çekiyorum... Ve Şişenin ağzını açtım, aynen yere döküldü. Kötü bir deneyim oldu açıkçası... Demek ki hakikaten şişede durduğu gibi durmuyor. Oysa ki ne biçim hayaller kurmuştum!
Sek için, sert değil bu sefer cümlelerim. Masadaki sohbet tozlarını arkadaşımın kredi kartıyla bölüyorum. Tam 5, yazı ile beş çizgi ..! Bende yok çünkü kredi kartı. Kullanmıyorum, kullanmak da istemiyorum. Kötü bir alışkanlık, kötü diye zihinlere sokulan her şeye nazaran! Çünkü; benim ayaklarım benzinle çalışmıyor, alış-verişimi pos makinesine sokulan çipli prangalarla yapmıyorum. Tek slip kafası yok bende. Zaten slip olan her şeyden nefret ederim. Slip don bile giymem hiç! Saldım çayıra, bırak şimdi, çıkmayalım bayıra. Düşmesin kafalar..!
Meşelerden meşe beğeniyorum; o kadar da forsum olsun..! Dilimin altına da ufak bir dünya sıkışmış; LâkinSanrıDeğil. Ben de diyorum neyin karışık mutluluğu bu. Bu dünyaya nispeten benim kurguladığım bir dünya! Ne de olsa algılarımın kapılarını ardına kadar açtım; bırakın da bilinçaltımda gelişip şekillensin, siz şekillendirceğiniz kadar... Bak geliyor yine 5 kardeşin ağzından küfürler!
Zaman makinesi icat ettim az önce. Ama sadece geri gidebiliyorum. Oha lan! Geri vitese takmışım, ben de diyorum neden ileri gitmiyor bu! İşte bu yüzden sevmiyorum otomatik olan şeyleri... Bence analog olması daha iyi!
Dipnot: 'Analog' kelimesi de ne tuhaf, bana göre tuhaf! Sanki anaları inceleyen bilim insanlarına verilen ünvaşmış gibi geliyor bana. Zaten Kraliçe ota-boka ünvan veriyor, pazardan seçmece yapar gibi... Her neyse! Bir tane anam var ulan, yemişim bilimi! Ana-bacı yapmayacaksınız birader..!
Şişede durduğu gibi durmuyor..! Çünkü sıvı; bulunduğu şeyin (güğüm, leğen, yeğen, kap, kep, kaf-sin-kaf, göz-göz, paf küf paf vb.)şeklini alır. Bu konuda fizik kurallarına aykırı hareket edenlere de 'sünger' diyorlar zaten. Ama ben geçmişe bir sünger çekiyorum... Ve Şişenin ağzını açtım, aynen yere döküldü. Kötü bir deneyim oldu açıkçası... Demek ki hakikaten şişede durduğu gibi durmuyor. Oysa ki ne biçim hayaller kurmuştum!
Her neyse, kafaları dağıtmak gerek. Gereksiyon hâlinde beynim! Neyin gereksiyonu demeyin! Ne demişler?
İnsanın başına ne gelirse ya meraksiyondan, ya da ereksiyo.. Öhöm..
Keyifle kalın...
İnsanın başına ne gelirse ya meraksiyondan, ya da ereksiyo.. Öhöm..
Keyifle kalın...
13 Aralık 2011 Salı
MASAL ALTINDAN ZİHİN YÜRÜTMECE
Sesler... Uzaktan, çok uzaktan, kulağımın dibinden yükseliyor. Algılarımı aşıyor, zihnime ulaşıyor. Zihnimden yuvarlanıyor derinliklerime. Bilinçaltıma kadar düşüyor, yaralanıyor. İlk müdahale beynimin sağ lobunda bir sedyede yapılıyor. Taburcu edilene kadar güçleniyor. Ayaklanıyor, dolaşıyor, kemiriyor açlıktan! Sol tarafa geçtiğinde ise anlıyorum ki; açmam lazım gözlerimi, açmam lazım kulaklarımı, açmam lazım ağzımı!
Gerçeklere yapılan açık kalp masajıdır bazen yalanlar... Neşter keskinliğindeki bu kısır döngü, hep aynı yerden kesmeye devam ediyor. Bir yalan söyleniyor, o yalan masal gibi geliyor. Zaten masallar da bir yalan değil mi? O masallarda bir rol biçmez mi insan kendine, kaptırmaz mı yalandan da olsa anlatılanlara? Bile bile kaptırıyorum kendimi..!
Girişi O'ndan, gelişmesi bilinçaltımdan, finali ise benden. O. O kimdir, nedir? 3. tekil şahıs. Soyut ama bir o kadar da somut... Masallar anlatılır hep; -mış, -muş diye... Dillerden dillere. İlk dilden son dile... Bir zihinden bir zihine... O işte. İlk zamandan günümüze. Bana, sana, bize, size... O çeker dumanı ciğere. Üfler yüzüme, yüzüne, yüzümüze, yüzünüze... Müptezel olmuş o'nun dili, anlatır, inandırır. Aslında inanmazsın ama inanıyormuş gibi yaparsın. Sonra içten içe inanırsın, kaptırırsın. Hiç öyle bakma... Kaptırırsın. Bugüne dek nelere kaptırmadın ki kendini, nelere kaptırmadım ki kendimi, nelere kaptırmadık ve nelere kaptırmadınız ki kendinizi...
Yozlaşmış bir mitolojik saplantılarda dünyanın seyri...
O anlatıyor... O'na inanıyoruz, inanıyorsunuz. Aslında inanmıyorum, belki de inanmıyorsunuz. Peki final benim elimde ise... Final senin elinde ise... Neden özgür bırakmıyoruz zihinleri? Neden özgür bırakmıyorsunuz zihinleri? Sizi geçtim. Bizdeyim, bendeyim... Ama benim de ellerim bağlı! Senin de ellerin bağlı mı? Daha 'biz' olmayı başaramıyoruz azınlık olmaktan başka. Ellerimin bağlı olmasının sebebi sensin aslında, sizsiniz aslında..!
Özgürlük yok, özgürlükler bile tarifeli. Peki ya senin tarifen hangisi!?
Gerçeklere yapılan açık kalp masajıdır bazen yalanlar... Neşter keskinliğindeki bu kısır döngü, hep aynı yerden kesmeye devam ediyor. Bir yalan söyleniyor, o yalan masal gibi geliyor. Zaten masallar da bir yalan değil mi? O masallarda bir rol biçmez mi insan kendine, kaptırmaz mı yalandan da olsa anlatılanlara? Bile bile kaptırıyorum kendimi..!
Girişi O'ndan, gelişmesi bilinçaltımdan, finali ise benden. O. O kimdir, nedir? 3. tekil şahıs. Soyut ama bir o kadar da somut... Masallar anlatılır hep; -mış, -muş diye... Dillerden dillere. İlk dilden son dile... Bir zihinden bir zihine... O işte. İlk zamandan günümüze. Bana, sana, bize, size... O çeker dumanı ciğere. Üfler yüzüme, yüzüne, yüzümüze, yüzünüze... Müptezel olmuş o'nun dili, anlatır, inandırır. Aslında inanmazsın ama inanıyormuş gibi yaparsın. Sonra içten içe inanırsın, kaptırırsın. Hiç öyle bakma... Kaptırırsın. Bugüne dek nelere kaptırmadın ki kendini, nelere kaptırmadım ki kendimi, nelere kaptırmadık ve nelere kaptırmadınız ki kendinizi...
Yozlaşmış bir mitolojik saplantılarda dünyanın seyri...
O anlatıyor... O'na inanıyoruz, inanıyorsunuz. Aslında inanmıyorum, belki de inanmıyorsunuz. Peki final benim elimde ise... Final senin elinde ise... Neden özgür bırakmıyoruz zihinleri? Neden özgür bırakmıyorsunuz zihinleri? Sizi geçtim. Bizdeyim, bendeyim... Ama benim de ellerim bağlı! Senin de ellerin bağlı mı? Daha 'biz' olmayı başaramıyoruz azınlık olmaktan başka. Ellerimin bağlı olmasının sebebi sensin aslında, sizsiniz aslında..!
Özgürlük yok, özgürlükler bile tarifeli. Peki ya senin tarifen hangisi!?
Kaydol:
Yorumlar (Atom)