İlerliyor zaman, önüme geçiyor, geride kalıyorum. Şimdiki zamanda alıyorum nefesi. Geleceğimin peşinde bir dedektif gibi. Hiç bakmıyorum ardıma, Bakamıyorum... Bakarsam duraksarım yoksa. Afallarım, tökezlerim. Takılır kalırım, kime ne!? Kime? Sana, bana, bize... Bakarsam ardıma geçer beni geçmiş zamanın 'mış'lı hikayeleri. Olur ya; kalsam geçmişin ardında, geriye sarsa zaman? Çıkılması güç olan anların seni içine çeken girdabı, bataklık gibi çeker karanlığına. Gömülürsün işte! Çıkamazsın. Sesini duyuramazsın. Ne sen, ne ben, ne de biz fayda sağlar egoma. En ilkel bana...
Yorgunum... Kafam yorgun. Zihnim yorgun. Bilinçaltımdakiler mi suçlu, bilinçaltıma enjekte edenler mi? Kim, kim bu bitap cümlelerin devriminde yaptığı dansı hissetmeyen hödük? Kimdir bu dumanıma zerk-i efkâr katan..? Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Yoruldum... Koşmaktan yoruldum, yavaş yavaş dinen sağnak yağmur gibi...
Şimdi izin ver de gideyim. Küllerime izin ver! İzin ver ki savrulsun. Her biri ayrı coğrafyaya... Bırak küllerimi, karışsın doğaya. Sana... Bana... Bize...
Duraksıyorum... Ayaklarım bıkmış kafamın bulanıklığından. Farkına varmış yapılan hataların. Anlamış boşa yol kat ettiğini. Ayaklarım kafama kızmış, yavaşlamış. Ayaklarım ağırlığa dayanamamış, durmuş. Başlangıçtan şimdiki zamana eziyettir bu kısır döngüyü yaşatan. Eziyettir! Sana... Bana... Bize...
Sen de mi yoruldun? Biz de mi yorulduk, farkına varmadan? Bırak bari küller savrulsun dört bir yana. Sen... Ben... Biz... Savrulalım ayrı ayrı, doğa bizi yine katar birbirimize. Belki de ayrı birer can oluruz, uzak duran birbirine..! Ya da hiçbir şey olmaz, en azından bir amaç uğruna yanarız. Başkalarının amaçları uğruna yanmaktansa..!
Yorgunum... Kafam yorgun. Zihnim yorgun. Bilinçaltımdakiler mi suçlu, bilinçaltıma enjekte edenler mi? Kim, kim bu bitap cümlelerin devriminde yaptığı dansı hissetmeyen hödük? Kimdir bu dumanıma zerk-i efkâr katan..? Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Yoruldum... Koşmaktan yoruldum, yavaş yavaş dinen sağnak yağmur gibi...
Şimdi izin ver de gideyim. Küllerime izin ver! İzin ver ki savrulsun. Her biri ayrı coğrafyaya... Bırak küllerimi, karışsın doğaya. Sana... Bana... Bize...
Duraksıyorum... Ayaklarım bıkmış kafamın bulanıklığından. Farkına varmış yapılan hataların. Anlamış boşa yol kat ettiğini. Ayaklarım kafama kızmış, yavaşlamış. Ayaklarım ağırlığa dayanamamış, durmuş. Başlangıçtan şimdiki zamana eziyettir bu kısır döngüyü yaşatan. Eziyettir! Sana... Bana... Bize...
Sen de mi yoruldun? Biz de mi yorulduk, farkına varmadan? Bırak bari küller savrulsun dört bir yana. Sen... Ben... Biz... Savrulalım ayrı ayrı, doğa bizi yine katar birbirimize. Belki de ayrı birer can oluruz, uzak duran birbirine..! Ya da hiçbir şey olmaz, en azından bir amaç uğruna yanarız. Başkalarının amaçları uğruna yanmaktansa..!
Vardiya değişimi; içimdeki benim, dışımdaki ben ile takası... "Bir zamanlar" diye başlayarak özlenen o anlar gibi... Peki ne oldu da şimdi nerede 'biz' ile başlayan cümleler? Sadece 'ben' olan bencillikler sardı etrafımızı... Sen, ben, biz; 'O' mu olduk birbirimize yoksa..? Bu kadar mı uzaklaştık sonunda..? O istedi, O başlattı, O bitirdi. Bu kısır bir döngünün özetiydi...
Keyifle kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder