Sesler... Uzaktan, çok uzaktan, kulağımın dibinden yükseliyor. Algılarımı aşıyor, zihnime ulaşıyor. Zihnimden yuvarlanıyor derinliklerime. Bilinçaltıma kadar düşüyor, yaralanıyor. İlk müdahale beynimin sağ lobunda bir sedyede yapılıyor. Taburcu edilene kadar güçleniyor. Ayaklanıyor, dolaşıyor, kemiriyor açlıktan! Sol tarafa geçtiğinde ise anlıyorum ki; açmam lazım gözlerimi, açmam lazım kulaklarımı, açmam lazım ağzımı!
Gerçeklere yapılan açık kalp masajıdır bazen yalanlar... Neşter keskinliğindeki bu kısır döngü, hep aynı yerden kesmeye devam ediyor. Bir yalan söyleniyor, o yalan masal gibi geliyor. Zaten masallar da bir yalan değil mi? O masallarda bir rol biçmez mi insan kendine, kaptırmaz mı yalandan da olsa anlatılanlara? Bile bile kaptırıyorum kendimi..!
Girişi O'ndan, gelişmesi bilinçaltımdan, finali ise benden. O. O kimdir, nedir? 3. tekil şahıs. Soyut ama bir o kadar da somut... Masallar anlatılır hep; -mış, -muş diye... Dillerden dillere. İlk dilden son dile... Bir zihinden bir zihine... O işte. İlk zamandan günümüze. Bana, sana, bize, size... O çeker dumanı ciğere. Üfler yüzüme, yüzüne, yüzümüze, yüzünüze... Müptezel olmuş o'nun dili, anlatır, inandırır. Aslında inanmazsın ama inanıyormuş gibi yaparsın. Sonra içten içe inanırsın, kaptırırsın. Hiç öyle bakma... Kaptırırsın. Bugüne dek nelere kaptırmadın ki kendini, nelere kaptırmadım ki kendimi, nelere kaptırmadık ve nelere kaptırmadınız ki kendinizi...
Yozlaşmış bir mitolojik saplantılarda dünyanın seyri...
O anlatıyor... O'na inanıyoruz, inanıyorsunuz. Aslında inanmıyorum, belki de inanmıyorsunuz. Peki final benim elimde ise... Final senin elinde ise... Neden özgür bırakmıyoruz zihinleri? Neden özgür bırakmıyorsunuz zihinleri? Sizi geçtim. Bizdeyim, bendeyim... Ama benim de ellerim bağlı! Senin de ellerin bağlı mı? Daha 'biz' olmayı başaramıyoruz azınlık olmaktan başka. Ellerimin bağlı olmasının sebebi sensin aslında, sizsiniz aslında..!
Özgürlük yok, özgürlükler bile tarifeli. Peki ya senin tarifen hangisi!?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder